Milli Mücâdele’de Kongreler ve İttihatçılık Sorunu
Dr. M. Derviş Kılınçkaya*
Mondros mütarekesinin imzalanmasından sonra, İtilâf Devletlerinden özellikle İngiltere’nin Türkiye’ye karşı intikamcı bir politika takip edeceği daha ilk günlerde giriştiği bir takım teşebbüslerden anlaşılmaktadır[1]. Aslında, daha ; Türkiye ile yapılacak ateşkes anlaşmasının şartlarının tartışıldığı müttefiklerarası görüşmelerde takındıkları tavır İngiltere’nin izleyeceği bu politikanın bir habercisi olarak kabul edilebilir[2]. Mütarekenin özellikle Suriye ve Irak cephelerindeki uygulamaları karşısında İngilizlerin gösterdiği tepki bu hususu daha açık biçimde ortaya koymaktadır[3]. İstanbul hükümetinin bu aşırı istekler karşısında fazla bir direniş göstermediği bilinmektedir. Ancak burada bir noktayı işaret etmek gerekiyor. Mütarekenin bu ilk günlerinde hemen herkes devletin ayakta kalmasının tek yolunun ince ayarlanmış ve ustaca uygulanacak bir diplomasiden geçtiğini düşünmektedir[4]. Anlaşıldığı kadarıyla , Mustafa Kemal Paşa da bu sıralarda aynı kanaattedir[5]. Nitekim, 16 Kasım 1918’de Vakit, Zaman ve Minber gazetelerinin yazarlarıyla Pera Palas’ta yaptığı bir görüşmede bu fikrini ifade etmektedir[6].
Ancak zamanın akışı içinde, başlangıçtaki bu iyi niyetli yaklaşımları ortadan kaldıran gelişmeler ortaya çıkıp, memleketin işgali adım adım,- gerçekleştikçe ve parçalanacağı ihtimal olmaktan çıkıp şekillendikçe “Müdafaayı Hukuk” hareketi de gelişmeye başladı. Bu durum, İstanbul’daki çeşitli çevrelerde egemen durumda olan “siyasi çözüm” düşüncesinin yerini “milli mukavemet” fikrinin almaya başladığına delil kabul edilebilir. Meselâ, 7 Kasım 1918’de Trakya-Paşaeli Müdafaa Heyet-i Osmaniyesi kuruldu[7]. Oldukça erken kabul edilebilecek bir dönemde ortaya çıkan bu tarz bir örgütlenme üzerinde düşünmek gerekmektedir[8]. Cemiyetin kurucuları arasında İttihatçıların ağırlığı dikkat çekmektedir[9].
Bu noktada, “müdafaayı hukuk” nitelikli örgütlenmelerin başlamasının hemen öncesinde gözden kaçan ilginç bir gelişmeye işaret etmekte fayda vardır. I. Tevfik Paşa kabinesi 25 Kasım’da toplanarak, Osmanlı imparatorluğu’nun bazı kısımları hakkındaki yabancı emellerinin haklarımıza bir tecavüz teşkil etmesi sebebiyle Suriye, Irak, Halep ile Rumeli’de ve Şark Vilayetlerinde bulunan Türklerin, muhacırların tarihi hak ve mevcudiyetlerini ispat edecek tarihi ve istatistiki belgeleri toplayıp neşredecek bir encümen kurulmasını karar altına aldı[10]. Bunu takip eden günlerde ise, belki tesadüf kabul edilebilecek gelişmeler ortaya çıktı. 26 Kasım’da İzmir Müdafaa Heyet-i Osmaniye Cemiyeti[11], 29 Kasım’da Milli Kongre[12] gibi kuruluşlar ortaya çıkmaya başladı.
Bu cümleden olarak ve belki de coğrafyanın sağladığı avantajların kullanılabileceği de hesaba katılarak Doğu vilayetlerinde bir Ermenistan ve Kürdistan teşkili tehdidine karşı faaliyet göstermek üzere 4 Aralık’ta İstanbul’da “Vilayat-ı Şarkiye Müdafaayı Hukuk Cemiyeti”[13], 21 Aralık 1918’de Kilikyalılar Cemiyeti[14] teşekkül ettirildi.Ege’deki Yunan işgalleri karşısında Redd-i İlhak Cemiyetleri de ortaya çıkmaya başladı. Sivil bir direniş hareketinin nüvelerini oluşturan bu cemiyetlerin bir kısmının şubeleri de örgütlenmeye ve muhtemel bir direniş için harekete geçmek üzere hazırlanmaya başladılar.
Bu arada, Aralık ayı başlarından itibaren basında Meclis-i Mebusan aleyhinde yazılar sık sık görülmeye başlandı[15]. Başlangıçta bu fikre pek mütemayil olmayan padişah, muhtemelen Tevfik Paşa’nın telkinleriyle, 21 Aralık 1918’de meclisin feshine karar verdi[16].
Meclis-i Mebusan’ın feshini müteakip, İstanbul’da İttihat ve Terakki aleyhine sert rüzgarlar esmeye, Tehcir suçlularının yargılanması meselesi gündeme getirilmeye başlandı[17]. Keza aynı günlerde işgal kuvvetlerince basına sansür konulmasına rağmen, İstanbul’da yayınlanmakta olan Rumca gazetelerin halkı heyecana düşürücü yazıları karşısında ise müdahalede bulunulmamış, hükumet de böyle bir şeye teşebbüs etmemiştir[18]. Ermeniler hakkında da aynı hoşgörünün varlığı bilinmektedir.
Gene aynı günlerde özellikle Harbiye Nezaretinde bazı kıpırdanmaların olduğu duyulmaya başlanmıştır[19]. Bunda haklılık payı olduğunu söylemek mümkündür. Zira o sırada İstanbul’da bulunan bütün kumandanlar, hatıratlarında mütarekenin ilk günlerinden itibaren Harbiye Nezaretinde ve Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Riyaseti’nde bir araya gelerek durum değerlendirmesi yaptıklarını ve direniş için hazırlık yapmaya karar verdiklerini anlatmaktadırlar[20]. Milli direniş fikrinin sivil ve askeri kanatları arasında yakınlaşma ve işbirliği daha sonra şekillenecektir.
Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’ya geçişi bu işbirliğinin gerçekleşmesinde en önemli adımı teşkil etmektedir. 1927’de kaleme alınan eserinde Atatürk, durumu biraz da dönemin siyasi rekabetinin yarattığı gerginlik içinde anlatmakla beraber bu direniş hareketlerine temasla meseleye açıklık kazandırmaktadır.
Meclis-i Mebusan’ın kapatılması ile esasında İstanbul en önemli dayanaklarından birini kaybetmiştir denilebilir. Zira, artık meşru zeminde çözüm üretebilme imkanının ortadan kalktığı daha açık biçimde ortaya çıkmış bulunmaktadır [21].
1919 senesine girildiğinde artık İstanbul’un takip ettiği politika ana hatlarıyla anlaşılabilir hale gelmiştir : İtilaf devletlerinin bütün istekleri karşısında mülayim davranmak ve bu yolla devletin ve hanedanın varlığını sürdürmek. Bu politikaların uygulanması için padişahın ancak kendine yakın bulduğu insanlara güvendiğini bu devrede sadaret makamına yaptığı atamalardan anlamak mümkündür : Eniştesi Damat Ferid ve Dünürü Tevfik Paşalar...
İstanbul sıkıştığı bu dar çerçevede bunalırken, Anadolu’da farklı şeyler meydana gelmektedir. İzmir’in Yunanlılar tarafından işgali ve bu işgal sırasında ortaya konulan vahşet bütün ülkede müthiş akis buldu. Bir taraftan işgali ve mezalimi protesto eden mitingler yapılırken, diğer taraftan da artık “...meşru yollarla hak arama devrinin bittiği ve silaha silahla mukabele devrinin başladığı...”[22] duyuruluyordu. Bu durum bazı hemzaman gelişmelerle daha ilginç bir hal alacaktır . Zira, hükümetle Müdafaayı hukuk hareketi arasındaki ilişkiyi gösteren bir gelişme 26 Mayıs 1919’da toplanan Şurayı Saltanat’a Trabzon Müdafaayı Hukuku Milliye Cemiyeti’nden iki, Trakya – Paşaeli Müdafaayı Hukuku Milliye Cemiyetinden iki, Milli Kongre’den iki, Adana Müdafaayı Hukuku Milliye Cemiyetinden iki, Vilayat-ı Şarkiye Müdafaayı Hukuku Milliye Cemiyeti’nden iki kişinin katılmış olmasıdır[23]. 29 Mayıs Perşembe günü ise Şurayı Saltanat’ta hazır bulunan parti ve dernekler adına Eski Harbiye Nazırı Ferit ve Eski Bursa Valisi Hüsnü Bey Padişaha bir “ariza” sunarak, şurada alınan kararlara uygun olarak bir Milli Meclis’in kurulmasına müsaade edilmesini diliyorlardı. Padişah’ın bu konudaki mütalaası hayli ilginçtir “Bunda Meclis-i Milli teşkili mutlak olarak taleb olunup ne suretle teşkili lazım geleceğine dair sarahat yoktur. O yoldaki mütalaalarını dahi muhtasaran beyan etsinler. Biz de bu mütaleat ile mukayyed olmamak üzere icabını teemmül ederiz”[24]. Damad Ferid de Mebusan Meclisinin bu şartlar altında toplanmasına karşı çıkmış bunun yerine bir Milli Şura toplanması kararı gündeme gelmişti. Hatta Türk Ocaklılar ve Ocaklı Üniversiteliler sokaklara seçim isteyen yaftalar yapıştırmışlardı. Aslında İstanbul’daki Türkler de millet iradesinin temerküz edeceği bir platformun oluşmasını istiyorlar ve bunun yolunun da milletin tasvibinden yani seçimlerden geçtiğini ortaya koyuyorlardı[25].
Öte yandan, 17. Kolordu Komutan Vekili’nin 5 Haziran 1919’da Eşme’den Erkan-ı Harbiye-i Umumiye’ye çektiği telgrafta “...garnizonlardaki tümenlerin topçu ve piyadelerinden bazı kıtaların firar ettirilerek ...” bölgeye sevk edilebileceğini “...hükümetin de bu kıtaların firari olduklarını icap edenlere bildirmek suretiyle sorumlu duruma düşmeyeceğini....bu kıtaların zahiren İstanbul’u tanımamak gibi tedbirlere başvurabileceğini...”[26] ifade ediyordu . Yani Mustafa Kemal Atatürk’ün deyimiyle “...Türk ata yurduna taarruz edenler kimler olursa olsun onlara karşı bütün milletçe müsellehan mukabele etmek lazım geliyordu...”[27]. Buradaki tarih oldukça önemlidir. Memleketin batısı, silahlı mücadeleye başlamış bulunmaktadır.
Anadolu’nun doğusu ise askeri saldırıdan görece uzak bulunmaktaydı ve Mustafa Kemal Paşa’nın bölgeye gelmesiyle birlikte İstanbul’da alınan kararlar adım adım uygulamaya konmaya başlanmıştı.
Bir anlamda, 1919 yaz ve güz ayları Anadolu’da Kongreler devri olarak da tanımlanabilir[28]. Bu kongrelerin bir kısmı doğrudan doğruya sivil inisiyatifle ortaya çıkmış olan kongrelerdir. Asıl amaç da zaten sivil ve askeri etkinlikleri birleştirmek olarak kararlaştırılmış olmalıdır[29].
Bu kongreler gerçekleştirilmeden önce ortaya çıkan yeni bir durumdan söz etmek gerekmektedir. Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’ya gelmesini müteakiben 15. Kolordu Kumandanı Kâzım Karabekir ve 20. Kolordu Kumandanı Ali Fuat Paşa arasında yoğun bir haber akışı başlamış ve bu akış İtilâf temsilcilerinin de dikkatini çekmiş, muhtemelen durumdan şüphelenen General Milne 6 Haziran’da, Mustafa Kemal Paşa’nın İstanbul’a dönmesini istemişti[30].
8 Haziran’da[31]Rauf (Orbay) Bey, İstanbul’da verdikleri karar mucibince Balıkesir, Manisa ve Alaşehir mıntıkalarını dolaştıktan sonra Afyon Karahisar’a uğramış ve bu yolla Ankara’ya gelerek Ali Fuat Paşa ile buluşmuş ve Mustafa Kemal Paşa ile irtibat kurmuştu[32]. Onun daveti üzerine yola çıkan Ali Fuat Paşa ve Rauf Bey’le 19 Haziran’da Amasya’da buluştular. Kısa bir müddet sonra Ref’et (Bele) Bey de onlara katıldı.
16-18 Haziran’da Mustafa Kemal Paşa’nın telgrafla irtibat kurduğu Cafer Tayyar (Eğilmez) ve Cemal Paşa’lara düşüncelerini aktararak onların fikirlerini aldıktan sonra durumu Kâzım Karabekir Paşa’ya bildirmiştir[33].
Amasya’da paşaların aldıkları kararlar esasında bir anlamda ihtilalci kararlardır. Zira, Amasya Mukarreratı ve sonrasında komutanların imza atarak ortak sorumluluk üstlenmeleri suretiyle hazırlanan ve Mustafa Kemal Paşa’nın imzasıyla yayınlanan Tamim merkezi hükümetin talimatlarını reddeden üçü resmi görevli dört komutanın hazırladığı bir eylem planıydı ve Cafer Tayyar, Kâzım Karabekir, Mersinli Cemal Paşa gibi komutanlarca da tasvip görmüştü.
Metnin yayınlanmış olan üç maddesi iyi bilinmektedir. Burada Erzurum Kongresine atıfta bulunulmakta ve asıl kongrenin Sıvas’ta toplanacağı belirtilmekte idi. Bunun gerekçeleri de açıklanıyordu.
O günkü şartlarda yayınlanmayan üç madde ise alınan kararları uygulayacak olan kişi ve kuruluşları sayıyordu.
Ayrıca bazı şahsiyetlere de kongre için davetname gönderildi ve yazılan mektupla görüş bildirmeleri rica edildi [34].
Nihayet bilinen gelişmeler sonucunda Erzurum Kongresi toplandı[35] ve seçilen Heyet-i Temsiliye M. Kemal Paşanın başkanlığında Sıvas Kongresine katıldı[36]. Bizim dikkat çekmek istediğimiz iki noktadan birincisi şudur : Erzurum kongresinde de, Sıvas Kongresinde de ciddi münakaşalara yol açan İttihatçılık meselesi.
Bu nokta Anadolu’da başlayan Milliyetçi hareketin daimi olarak bir suç isnadı şeklinde karşılaştığı bir meseledir. Doğrusu kongrelere katılanlar arasında İTC’ne yakınlıkları veya bağlılıkları iyi bilinenler vardır[37]. Erzurum ve Sıvas Kongresi delegeleri arasında da Batı Anadolu Kongreleri delegeleri arasında da İttihatçı kimlikleri bilinenler oldukça faal durumdadırlar. Aslında bu anlaşılabilir bir şeydir. Bu Siyasal örgüt, 1908’den itibaren ortaya çıkan gelişmelerin ışığında giderek merkeziyetçi yönetimden yana olan Türklerin toplandığı bir siyasal partiye dönüşmüştür. Mütareke ortamında İTC’nin karakterine oldukça uygun biçimde bütün Anadolu’da direnişin bu aktif siyasetçiler tarafından teşkilatlandırılması pek de garip değildir. Diğer yandan mütareke döneminde İttihatçılığın, özellikle Adem-i Merkeziyetçi Prens Sabahattin’in fikirleri ışığında partileşen fakat faaliyetleri hep merkeziyetçi Türklerin duvarına çarparak engellenmiş olan, Hürriyet ve İtilaf fırkasının iktidar makamındaki lideri Sadrazam Damat Ferit Paşa tarafından düşman ilân edilmesi, bu sebeple siyasal çekişmelerin memleketin içinde bulunduğu vahim durumun önüne geçmesi de açıklanabilir bir şeydir. Tıpkı bunun gibi İttihatçıların “vatan” gayretiyle ”müsellehan mukabele” şiarına sarılmaları da cemiyetin geleneklerine uygun düşmekteydi. Memleketin içinde bulunduğu durumda liderleri Bekirağa Bölüğünde tutuklu bulunan vilayet heyet-i merkeziyelerinin Müdafaayı Hukuk Heyet-i Merkeziyelerinde aktif biçimde yer almaları, fakat bunu siyasi değil vatani bir gayeyle yapmaları da bize oldukça doğal gelmektedir[38].
İkinci nokta ise başlangıçtan itibaren bir milli kongre olarak düşünülmüş olan Sıvas kongresine katılımın azlığından doğan sorunlardır[39]. Kongre’nin temel amacının doğu ve Batı Anadolu’daki Kuvayı Milliye hareketlerini birleştirmek olduğu kolaylıkla tahmin edilebilir. Ancak bu noktada muvaffakiyet hasıl olmuş mudur sorusuna açık cevap verebilmek oldukça zordur. Bu sorunun cevabı Nutuk’da pek de kaydedilmez. Kongre kararları az-çok tartışılmıştır. Benim burada üzerinde duracağım nokta daha birinci celseden başlayarak, Sıvas Kongresinin katılımdaki azlığa rağmen Erzurum Kongresi’ne nazaran daha sert münakaşalara yol açmış olmasıdır. Şimdi zabıtları esas alarak duruma kısaca bir göz atalım :
“Sahib-i davet sıfatıyla Mustafa Kemal Paşa’nın nutk-u iftitahisi...” ile açılan kongre başlangıçta Mustafa Kemal Paşa’nın duruma hakimiyetini ortaya koymaktadır[40]. Başkanlığın münavebe ile olması talebi ekseriyetle reddedilir. Divan teşekkülünde Mustafa Kemal Paşa oybirliğiyle başkanlığa, Bekir Sami ve Rauf Beyler Başkan yardımcılıklarına seçilirler.
Daha önce oluşturulan ihzari encümenin hazırladığı ve ittihatçılık suçlamasının önüne geçmek için kongre delegelerinin okumaları teklifiyle şu yemin metni hazırlandı:
“Makam-ı celil-i hilafet ve saltanata, islamiyete, devlete, millete ve memlekete manen ve maddeten hizmetten başka bir gaye takip etmeyerek her türlü ihtirasat-ı şahsiye ve siyasiyeden ve fırkacılık amalinden münezzeh bir azm-ü iman ile çalışacağıma ve İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin ihyasına çalışmayacağıma namusum ve bilcümle mukaddesatım namına vallah, billah”
Bu yemin metnine evvela Mustafa Kemal Paşa karşı çıkar. Metin münakaşa edilerek aşağıdaki şekli alır :
“Makam-ı celil-i hilafet ve saltanata, İslâmiyete, devlete,millete ve memlekete manen ve maddeten hizmetten başka bir gaye ve emelimiz olmadığına binaen kongrenin müzakeresi devamı müddetince ihtirasat-ı şahsiye ve siyasiyeden ve fırkacılık amalinden münezzeh bir bir azim ve iman ile çalışacağıma ve İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin ihyasına çalışmayacağıma namusum ve bilcümle mukaddesatım namına vallah, billah”
Bu yemin metni de encümene havale edilir ve yayınlanmak üzere gazetelere verilmesi bunun da milleti ikna için olduğu kongre zabıtlarında açıkça ifade edilmektedir. Şu tesbiti yapabiliriz : delegeler İTF’na mensup olmadıklarını yeminle ifadeden kaçınmaktadırlar.
Bir başka nokta ise delegelerin kongreyi algılama biçimleridir .
“AHMET NURİ BEY- ...biz bir inkılap kongresiyiz...!
HASAN EFENDİ- Biz bir cemiyet-i inkılabiyeyiz...”
Bu heyecan dolu haykırışların ve çıkışların son derece tipik “İttihatçı” davranışları olduğu kolaylıkla söylenebilir. Fakat daha önemlisi, kongreye katılanların bir kısmının kendilerini tanımlarken bu “jargon”u kullanmalarıdır[41]
Birinci gün bu yemin metnine ilişkin münakaşalarla geçer. İkinci gün, Yemin meselesi tekrar gündemdedir ve birinci celse sonunda metin yeniden değiştirilerek kabul edilir ve delegeler tarafından okunur[42].
6 Eylül günü, padişahın tahta geçişinin yıldönümü münasebetiyle bayram olduğu için toplantı yapılmamıştır. Yani 8 günün 3 günü geçmiştir.
Nihayet 4. gün, yani 7 Eylül’de esas maksat olan Erzurum Kongresi Nizamnamesi’nin maddelerinin değiştirilmesi hususunda çalışmalar başladı. Gerekli hazırlıklar önceden yapıldığı için bu mesele bir günde halledildi.Yapılması düşünülen değişikler önerge komisyonuna gönderilerek, değişik oturumlarda sürdürülen görüşmeler 10 Eylülde sonuçlandırılmıştı. Nizamnamede Şark vilayetleri için öngörülen hüküm ve şartlar, bütün ülkeyi kapsayacak biçimde değiştirilmişti. Vilayat-ı Şarkiye Müdafaayı Hukuk Cemiyeti adı Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ne dönüştürülmüştü. Anılan Nizamname’nin 4. maddesinde gerektiğinde “Vilayat-ı Şarkiye”de geçici bir hükümet kurulacağı öngörülmüştü. 7. maddede yapılan değişiklikte Erzurum’da seçilen 9 kişilik Heyet-i Temsiliye’ye Batı Anadolu adına 6 üyenin daha eklenmesiyle sayının 15 çıkarılması uygun görülmüştü. Kongrenin son oturumunda yapılan seçimde oy çokluğu ile 6 üye daha seçilmiş, daha sonra Ref’et Bey nizamnameye uygun olarak 16’ncı üye sıfatıyla Heyet-i Temsiliye’ye katılmıştır[43].
Döneme ilişkin araştırmalarda, manda meselesinin öne çıkarılması zaman zaman Sivas Kongresi heyet-i umumiyesinin kongre boyunca bu meseleyi tartışmış olduğu düşüncesine yol açmaktadır. Hararetli konuşmaların yapıldığı elbette ortadadır, ancak bu “inkılâp kongresi”nin manda meselesine ilişkin münakaşaları, meselâ; yemin meselesinin yanında oldukça kısadır[44] : 8 Eylül ikinci celse ve 9 eylül birinci celse... Üstelik Mustafa Kemal Paşa’nın bu konuya pek fazla ehemmiyet atfettiği de söylenemez. Çünkü şu ifadelerdeki alaycı tavır gayet açıktır :
“...Mr Brown...: ‘...Ben hiçbir sıfat-ı resmiye ile görüşmüyorum diyor ve hatta Amerika mandayı kabul edeceğini değil belki etmeyeceğini söylüyor. Onun için sözleri Amerika namına değil, kendi namınadır; bu hususu nazar-ı dikkate almalıdır. Fazla olarak Mr Browne’un ifadesine nazaran mandanın ne olduğunu kendisi de bilmiyor! Manda siz ne derseniz odur diyor!....”[45]. “İstiklâl-i tam” şiarıyla hareket eden “inkılâpçı bir kongre”nin herhangi bir himaye veya mandat fikrini kabul etmesi ise zaten beklenemezdi ve öyle de olmuştur. Nihayet diğer meseleleri görüşen Kongre 11 eylülde son buldu, 12 Eylül’de ise Sivas halkının huzurunda açık bir celse ile “...millet hakimiyetinin ve istiklal ruhunun daima kalplerinde yaşayacağı ve Anadolu’nun her türlü mukavemete hazır ve muntazır olduğu bütün dünyaya ilan edilmişti... ki ; bu misak-ı milliyenin teyidi oluyor...” [46].
İkinci nokta ise “Büyük ve Umumi Anadolu Kongresi” adı altında toplanması planlanan yeni bir kongre için yürütülen hazırlık çalışmalarıdır.
Sivas Kongresi’nin son günü Anadolu’daki milliyetçi başkaldırıya karşı açıkça cephe alarak, küçümseyici beyanatlarda bulunması[47], hatta kongreyi engelleme teşebbüslerine girişmesi, Kongre ile İstanbul Hükümeti arasında iplerin kopmasına ve Heyet-i Temsiliyenin çok cesurane bir tavırla meydan okumasına yol açtı. Zira bu teşebbüsün, Sadrazamın , İngilizlerle birlikte hazırladığı bir saldırı olduğu açıkça ortaya çıkmış bulunuyordu[48] İstanbul hükümeti ile her türlü haberleşmenin kesilmesinden, Damat Ferit Paşa’nın başında bulunduğu kabinenin istifasına kadar geçen 18 gün boyunca ortaya çıkan gerilim milliyetçiler arasında da bazı görüş ayrılıklarının doğmasına yol açmış görünmektedir. Mustafa Kemal Paşa gönderdiği bir telgrafta halkın can , mal ve ırzının korunacağını, ancak yazışmaların Heyet-i Temsiliye ile yapılmasını istiyordu[49].
Bu telgraf Sivas Kongresi Heyet-i Temsiliyesi’nin oluşturulma biçimi ve İstanbul hükümeti ile ilişkilerin kesilmesiyle başlayan görüş ayrılıklarını ortaya çıkarmıştı. İtirazlar bir kısım ordu komutanlarından ; Erzurum Kongresi üyelerinden ve bazı Müdafaa-i Hukuk örgütlerinden geliyordu. Karşı çıkışlar şu noktalarda toplanıyordu: Gelişmeler hakkında yeterince bilgi verilmediği, Sivas’ta Doğu Anadolu’nun ikinci plana itildiği. Heyet-i Temsiliye’nin seçimlerinde aksaklıklara meydan verildiği, Mustafa Kemal Paşa’nın yazışmalarda Heyet-i Temsiliye veya kongre yerine kendi adını kullandığı, İstanbul hükümetiyle ilişkilerde çok sert davranıldığı ... Özellikle, Kazım Karabekir’den yoğun eleştiriler geliyordu. O kongrenin kendisine bilgi vermediğinden, kongrenin erken kapandığından, yayımlanan bildirinin doğu illerini de kapsamasından şikayet ediyordu [50] .
Sivas’ta Heyet-i Temsiliye yeniden oluşturulurken Erzurum’da seçilen 9 üye olduğu gibi bırakılmış Batı Anadolu adına 6 kişi daha seçilerek üye sayısı 15’e çıkarılmıştı. Ancak bu yöntem kongrede bazı delegelerce benimsenmediği gibi doğudaki müdafaa-i hukuk örgütlerinin eleştirilerine sebep olmuştu. Trabzon Sürmene delegesi Ömer Fevzi [Eyüboğlu] Bey Erzurum Kongresi dağıldıktan sonra Trabzon’a döner dönmez Mustafa Kemal Paşa aleyhinde yayın ve propagandaya girişmişti[51]. Ömer Bey, Heyet-i Temsiliye’ye gerektiğinde geçici hükümet yetkisi veren karara ateş püskürüyor, bu kararla diktaya gidilmek istendiğini ve ittihatçıların elinde memleketin yeni felaketlere sürüklenmek üzere olduğunu iddia ederek, kendince milleti uyarmaya ve uyandırmaya çalışıyordu[52]. Özellikle, Sivas Kongresine katılmayan Trabzon delegelerinden Temsilciler Kurulu üyesi İzzet [Eyüboğlu] Bey ve Servet [ Orkun ] Bey eleştirilerini suçlamaya dönüştürmüşlerdi[53]. Trabzonlular, Sivas’ta ayrı bir kongre yapılmasını, ya da “Sivas toplantısı”na bir “Genel Kongre” niteliği verilmesini kabul etmiyor, bunu Erzurum kararlarına aykırı buluyor ve tamamen kişisel yönetim niteliğinde bir davranış sayıyorlardı[54].
Mustafa Kemal bu eleştirilere ayrıntılı bir cevap vermekte gecikmedi. Trabzon’a ve Kazım Karabekir’ e gönderdiği 16 Eylül tarihli telgrafla Erzurum kararlarına aykırı bir şey yapılmadığını asıl olup bittiyi yaratanın İstanbul hükümeti olduğunu vurguladı ve Sivas Genel Kongresinden sonra yeni durumun gereği olarak kendisinin de önerdiği yeni ve olağanüstü bir kongrenin toplanmasına değindi [55].
Bu yazışmalar, daha geniş katılımlı yeni bir kongrenin Kazım Karabekir ve Heyet-i Temsiliye dışından önerildiğini göstermektedir. Mustafa Kemal ve Heyet-i Temsiliye üyeleri bu öneriyi ilke olarak kabul etmiş, Büyük ve Umumi Anadolu Kongresi delege seçimlerini köylerden başlayarak geniş bir tabana dayalı olarak yapmak istemişlerdi[56]. Bunun için “Köy Halk Kongresi” bir başkan seçip nahiyeye gönderecek , nahiye 3 mümessil seçip kazaya gönderecekti. Kazada seçilen 3 mümessil vilayete gönderilecek. Vilayette seçilen 2 mümessil de Sivas’a gönderilecekti.[57] Ayrıca, çağırılacak ‘rüesa ve meşayih’ ile ‘Müdafaayı Hukuk ve Reddi İlhak Cemiyetleri’ listeleri çıkarılmış buna göre davetler yapılmıştı[58]. Sivas’ta düzenlenen nizamnamede genel kongrenin yılda bir defa 10-13 Temmuz tarihleri arasında kararlaştırılacak yerde toplanması öngörülmüştü. Bir yıl dolmadan ve temmuz dışında toplanacak kongrenin olağanüstü sayılması kanuna da uygundu ve söz konusu çağrı üzerine birçok yerde delege seçimleri yapılmıştı.
Heyet-i Temsiliye adına Mustafa Kemal’in çektiği telgraflardan biri de, o sırada üçüncü kongrelerini yapmakta olan Balıkesir Milli Heyeti Başkanlığına gönderilmişti. Telgrafta Genel Anadolu Kongresi’nin olağanüstü olarak toplanmasının düşünüldüğünü bu nedenle temsilci seçilmesini ve adlarının Sivas’ta Temsilciler Kuruluna bildirilmesi istenmişti[59].
Damat Ferit’in iktidardan düşürülmesi ile mebus seçimleri ön plana çıkmış, bu sebeple olağanüstü bir kongreye de gerek kalmamıştı.Ancak her ihtimali göz önüne alan Heyet-i Temsiliye’nin bu konuda kesin bir açıklama yapmaması tereddütlere ve sürtüşmelere yol açmıştı. Amasya görüşmeleri sırasında, Mustafa Kemal Paşa, Heyet-i Temsiliye adına Kütahya Müdafaayı Hukuk Reisi Nüzhet Bey’e 21 Ekimde verdiği cevapta, Büyük ve Genel Anadolu Kongresi’ne kabinenin sükutu ve Meclis-i Milli’nin seçilmesine müsaade olunmasından dolayı gerek kalmadığını bildirdi[61]. Aynı gün Elazığ Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ne gönderilen bir telgrafla Hacı Fevzi Efendinin hareketine gerek olmadığı bildirildi[62]. Amasya görüşmelerinden sonra Heyet-i Temsiliye adına Mustafa Kemal Paşa Eskişehir’e 23 Ekimde gönderilen bir telgrafla genel kongrenin yapılmayacağını bildirdi[63].
Aslında yaşanan bu tereddütlere rağmen, Kongreler sürecinin en önemli sonucu olarak düşünülen gaye elde edilmişti : Sivas Kongresi’nin seçtiği Heyet-i Temsiliye, İstanbul hükümetine karşı başlattığı meydan okumayı başarıyla sonuçlandırmıştı. Bir başka deyişle : o günün Ermeni’si nasıl ki kaderini Taşnak veya Hınçak Cemiyeti’ne, O günün Rum’u Mavri Mira veya Pontos Cemiyeti’ne bağlamışsa, o günün Türk’ü de kendi geleceğine ilişkin umutlarını Heyet-i Temsiliye’nin ellerine terk etmiş bulunuyordu.
EK I: Erzurum Kongresi’ne Katılan Delegeler ve Siyasal Eğilimleri
VİLAYETLER |
KAZALAR |
KATILAN DELEGELER |
MESLEĞİ |
SİYASAL EĞİLİMİ |
Erzurum |
Merkez |
Mustafa Kemal Paşa (Atatürk) Hüseyin Rauf(Orbay) Naibzade Hoca Mehmed Raif(Dinç) |
Eski Ordu Müfettişi Eski Bahriye Nazırı Eski Mebus |
İTF(*) İTF İTF |
Bayburt |
AlemdarzadeM. Tevfik Bey(Çoruh) Abdullahağazade Zahit Bey |
Eski Mebus Belediye Reisi |
İTF İTF |
|
Hınıs |
MehmedCelaleddin Bey |
Eski Mal Müdürü |
Bilinmiyor |
|
İspir |
Cemal Bey(Aksu) |
Dava Vekili |
İTF |
|
Kiğı |
Yazıcızade Sait Bey Kahraman Sabri Bey (Yazıcı) |
Eski Nahiye Müdürü Eski Nahiye Müdürü |
İTF İTF |
|
Refahiye* |
Talat |
Bilinmiyor |
Bilinmiyor |
|
Namerdan (Narman) |
Sait Bey (Özlütürk) |
Eski Nahiye Müdürü |
İTF |
|
Pasinler |
Kağızmanlı Battal Bey |
Tüccar, Belediye Reisi |
İTF |
|
Hasankale |
M. Cevad Bey (Dursunoğlu) |
Muallim |
İTF |
|
Tercan |
Namıkefendizade Ahmet Bey (Erverdi)** |
Eşraftan, Çiftçi |
İTF |
|
Yusufeli |
Ahmet Efendi (Yaralı) |
Çiftçi,Meclisi Umumi Azası |
İTF |
|
Tortum |
Kazım Bey(Yurdalan) |
Emekli Asker |
İTF |
|
Doğubeyazıt |
Künbetli Gençağazade Hüseyin Avni Bey (Ulaş) |
Avukat |
İTF |
|
Diyadin |
Nalbandoğlu İsmail Bey (Nalbandoğlu) Mustafa Efendi (Sabuncuoğlu) |
Emekli Yüzbaşı
Tüccar |
İTF
Bilinmiyor |
|
Karaköse |
Necati Bey (Gürer) |
Gazeteci |
İTF |
|
Erzincan |
Hacı Ahmet Fevzi Efendi |
Nakşibendi Postnişini |
İTF*** |
|
Kuruçay |
Mehmet Şevki Efendi |
Müftü |
Bilinmiyor |
|
Pülümür |
Abbas Necati Efendi |
Emekli Komiser |
Bilinmiyor |
|
Eleşgirt |
Maksud Bey (Kapıkaya) |
Eski Evrak Müdürü |
Bilinmiyor |
|
Trabzon |
Merkez |
Hacısalihoğlu Servet Siret Bey(Salihoğlu) Abanoszade Hüseyin Avni |
Eski Mebus Emekli Kaymakam |
İTF ?**** |
Gümüşhane |
Kadirbeyzade Zeki Bey |
Eşraftan, Tüccar |
İTF |
|
Şiran |
Poladoğlu Hasan Fahri |
Müftü |
Bilinmiyor |
|
Kelkit |
Hafız Osman Fevzi Efendi (Topçu) |
Müftü |
Bilinmiyor |
|
Maçka |
Eyyübzade İzzet Bey |
Eski Mebus |
İTF |
|
Rize |
Hemşinli Hoca Necati Efendi Abaza Hafız İsmail Hakkı Efendi |
Gazeteci
Dava Vekili |
İTF
Bilinmiyor |
|
Of |
Hafız Yunus Sıdkı Efendi (Bulut) |
Müftü,Müderris |
Bilinmiyor |
|
Sürmene |
Kulaçzade Ahmed Efendi Eyyubizade Ömer Fevzi |
Belediye Meclisi Azası Avukat, Gazeteci |
İTF HİF |
|
Akçaabat |
Serdarzade Hasan Efendi (Serdaroğlu) |
Tüccar |
Bilinmiyor |
|
Vakfıkebir |
Kellecioğlu Abdullah Hasip Efendi (Ataman) |
İdadi Müdürü |
İttihatçı |
|
Ordu |
Hasan Hilmi Efendi (Koral) |
Avukat |
Bilinmiyor |
|
Giresun |
Kitabçızade İbrahim Hamdi Bey (Muhsin Elgen) Duydukoğlu Ali Naci Bey (Duyduk) |
Mühendis
Doktor |
HİF
İTF |
|
Tirebolu |
Yusuf Ziya Efendi (Şişman) |
Eski Nahiye Müdürü |
Bilinmiyor |
|
Niksar |
M. Şeref |
Bilinmiyor |
Bilinmiyor |
|
Sivas |
Merkez |
Fazlullah Efendi (Moral) Yusuf Ziya Bey (Başara) |
İdadi Müdürü Nafia Müdürü |
Bilinmiyor İTF |
Amasya |
İbrahim Süreyya Bey (Yiğit) |
Eski Mutasarrıf |
İTF |
|
Tokat |
Mehmet Rifat Bey (Arkun) |
Belediye Reisi |
İTF |
|
Suşehri |
Çeçenzade İsmail Hakkı Efendi |
Bilinmiyor |
Bilinmiyor |
|
Zara |
Recep Efendi |
Emekli Yüzbaşı |
Bilinmiyor |
|
Mesudiye |
Serdarzade Mehmed Mustafa Efendi |
Eski Mebus |
İTF |
|
Reşadiye |
Mehmed Sırrı Efendi (Kaymaz) |
Emekli Alay Kâtibi |
Bilinmiyor |
|
Karahisar-ı Şarki****** |
Mumcuoğlu Cemil Bey (Şencan) |
Doktor |
İTF |
|
Alucra |
Payaszade Hacı Hüseyin Hüsnü Efendi |
Eski Belediye Reisi |
İTF |
|
Divriği |
Hayrullah Efendi |
Müftü |
Bilinmiyor |
|
Koyluhisar |
Çadırcızade Ali Beğ |
Bilinmiyor |
Bilinmiyor |
|
Bitlis |
Merkez |
İsmail Efendi Süleyman Bey |
Bilinmiyor Emekli Binbaşı |
Bilinmiyor İTF |
Siirt |
Hacırecebzade Hacı Hafız Mehmed Hilmi Efendi (Çorapsız) Hafız Mehmed Cemil (Aydın) |
Müftü Naibi
Hafız |
Bilinmiyor
Bilinmiyor |
|
Van |
Merkez |
Saidefendizade Cazim Bey (Abuşoğlu) Hocazade Osman Tevfik Bey (Alyanak) |
Gümrük Mütevellisi
Tüccar ve Çiftçi |
İTF
İTF |
(*) Mustafa Kemal Paşa’nın İTF mensubu olduğu bilinmekle beraber ; Merkez-i Umumiye muhalif olduğu için, aktif siyasi görevde bulunmamıştır. *Refahiye’den iki temsilci geldiği bildirilmesine rağmen Taha Kemal Bey’in Kongreye katılmadığı Cevat Dursunoğlu ve İbrahim Süreyya Yiğit Beyler tarafından belirtildiği için resminin müzeden kaldırıldığı belirtildiğinden, bu zat listeye dahil edilmedi. ** |
Erzurum Kongresine katılan delegelerin sayısının belirlenmesinde zaman zaman karışıklıklar ortaya çıkmaktadır. Biz bu tabloyu hazırlarken aşağıdaki yöntemi takip ettik :
Kongreye katıldığında şüphe olmayan isimler belirlendi[64]. Bunlardan İttihat ve Terakki Fırkasıyla doğrudan doğruya ilişkisi olanlar veya kongre zabıtlarından bu temayülleri anlaşılanlar İttihatçı ; Hürriyet ve İtilaf Fırkasıyla doğrudan alakadar oldukları tesbit edilebilenler ise bu fırkaya mensup olarak kabul edildi. Siyasal eğilimleri kesin olarak tesbit edilemeyenler ise yine belirtildi. Bu konuda sayın Kırzıoğlu’nun çalışması temel hareket noktası olmakla beraber, Kongrelere katılan zatların daha önceki görev ve eylemleri ile daha sonraki faaliyetlerine ilişkin elde edilebilen veriler de burada kullanıldı.
*Hacettepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü
[1] Bu politikanın sebepleri için Bkz.: Sina Akşin, “Kurtuluş Savaşında ve Lozan’da İngiltere ve Fransa İle İlişkiler”, Lozan’ın 50. Yılına Armağan, İstanbul-1978,s.55 vd. Keza, İngiltere’nin anılan görüşmelerdeki tavrı için bkz.: Paul C. Helmreich, From Paris To Sevres,
[2] Türkiye ile yapılacak ateşkes antlaşmasında, teşebbüsü elde bulundurmak için İngilizler oldukça ısrarlı davranmışlardır. Bu konuda İtilâf devletleri arasındaki görüşmeler ve münakaşalar için bkz: Yusuf Hikmet Bayur, Türk İnkılâbı Tarihi, C. III, K.4, Ankara-1991(3),ss.728-739.
[3] Bu hususta en iyi bilinen nokta General Allenby’nin 7 Şubat 1919 tarihli notası ile dile getirilen İngiliz talepleridir. Bkz. : Gotthard Jaeschke, Türk Kurtuluş Savaşı Kronolojisi, Ankara-1970,s.7. Notanın metni için Bkz.: Selahattin Tansel, Mondros’tan Mudanya’ya Kadar, C. I,Ankara-1991(3),s.66.
[4] Bu hususta mütarekeyi imzalayan kabinenin Sadrazamı olarak Ahmet İzzet Paşa’nın fikirleri için bkz.: Ahmet İzzet Paşa, Feryadım, C.II, Yay. Haz.: Süheyl İzzet Furgaç-Yüksel Kanar, İstanbul-1993,s.207. Keza, Nezihe Araz, Mustafa Kemal’in Devlet Paşası, İstanbul-1997,s.88 vd.’da İsmet (İnönü) Paşa’dan, Mustafa Kemal Paşa’nın bu günlerde siyasi çözüm çabası içinde olduğuna ilişkin örnekler aktarmaktadır.
[5] İsmet İnönü,” Milli Mücadele”, Ulus, 1 Nisan 1968.
[6] Vakit , 18 Teşrinisani (Kasım)1334 (1918). “...İngilizlerin Osmanlı milletinin hürriyetine ve devletimizin istiklaline riayette gösterdikleri hürmet ve insaniyet karşısında yalnız benim değil bütün Osmanlı milletinin İngilizlerden daha hayırhah bir dost olamayacağı kanaatiyle mütehassis olmaları pek tabiidir..” Minber, 17 Teşrinisani (Kasım) 1334 (1918) s.2 ; Keza, G. Jaeschke, a.g.e., s. 7.
[7] Tevfik Bıyıklıoğlu, Trakya’da Milli Mücadele, C.I,Ankara-1987(2),s.128. Bıyıklıoğlu, Trakya’daki örgütlenme fikrinin Talat Paşa’nın Avrupa seyahatinden dönüşü sırasında Edirne ileri gelenleriyle yaptığı bir sohbet sırasında ortaya çıkmış olmasının muhtemel olduğundan bahseder. Bkz. : T. Bıyıklıoğlu,a.g.e., s.123.
[8] Atatürk’ün yakın çevresinde bulunan Tevfik Bıyıklıoğlu, Cemiyetin kurulması fikrinin Talat Paşa’nın Eylül 1918 sonlarında Berlin’den dönüşü sırasında onun tarafından ortaya atılmış olmasına dikkat çeker. Bkz. : Tevfik Bıyıklıoğlu, Trakya’da Milli Mücadele, C.I, Ankara-1987(2), s.123 vd.
[9] Kuruluşa öncülük edenler “...Edirne Mebusu Faik (Kaltakkıran), Edirne Belediye Reisi Şevket ve Avukat Şeref (Aykut) beylerle, tüccardan Yolgeldili Kasım Efendi ve daha başka bazı Edirnelilerdi...” T. Bıyıklıoğlu, a.g.e., s. 124.
[10]. M. Tayyib Gökbilgin, Milli Mücadele Başlarken, Birinci Kitap, Ankara-1959, s.12 vd.
[11] G. Jaeschke, a.g.e., s.7.
[12] Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasal Partiler, C.II, İstanbul-1986,s.150. Bu cemiyet de tıpkı diğerleri gibi sakıt İttihat ve Terakki Cemiyeti ile veya herhangi bir siyasi fırkayla ilgisi olmadığını açıklamaktaydı. Cemiyet kuruluşunu duyuran bir bildiri yayınladı ve burada hiçbir siyasi fırkayla bağı olmadığını vurgulamak ihtiyacını hissetti. Oysa Milli Kongre içinde yer alan kuruluşlara bakıldığında Cemiyetin omurgasını İttihatçıların oluşturduğu söylenebilir. Cemiyetlerin listesi için bkz.: T.Z. Tunaya, a.g.e.,s.157. Karş. : M. T..Gökbilgin, a.g.e., s.18-19 vd.
[13] Cevat Dursunoğlu, Milli mücadele’de Erzurum, Ankara-1946, s.17. Cemiyet’in kurucu üyelerinin bir kısmı şunlardır : Reis : Eski Bitlis Valisi Harputlu Nedim Bey, Süleyman Nazif, Diyarbakırlı İsmail Hakkı, Diyarbakır Mebusu Feyzi, Sivas Mebusu Rasim, Abdulmuttalip (Öker), Diyarbakırlı Cavit (Eğin) C. Dursunoğlu, a.g.e., s.17-18.
[14] Cemiyetin kurucuları :Başkan : Menemencioğlu Rıfat Bey, Menemencioğlu Nabi, Ali Münif ( Yeğena), Hafız Mehmed Emin, Abdulkadir, Evliyazade Hacı Evliya, Ali Cenani, Seyfettin (veya Safiyettin) ve Ramazanoğullarından bir kişi. Bkz.: Naşit Hakkı Uluğ, Siyasi Yönleriyle Kurtuluş Savaşı, İstanbul(?)1973, s.16.
[15] Evvela İttihat ve Terakki aleyhtarlığıyla başlayan bu yayın furyası giderek Meclis-i Mebusan aleyhtarlığına dönüşmüştür. Nitekim, Tevfik Paşa kabinesinin kurulmasıyla bu kampanya daha açık şekilde sürdürülmeye başlandı. Bkz.: Ali Fuat Türkgeldi, Görüp işittiklerim, Ankara-1987(4), s.166.
[16] A.F. Türkgeldi, a.g.e., s.166-167. Keza, M. T. Gökbilgin, a.g.e.,s.20-23.
[17] M.T.Gökbilgin,a.g.e.,s.36 vd.
[18] M.T. Gökbilgin, a.g.e., s.15.
[19] Mustafa Kemal Paşa’nın anlattığına göre padişah ordudan endişelidir. Bkz.: Atatürk’ün Bütün Eserleri, C.3, İstanbul-2000, s.75 vd.
[20] Bu husuta akla gelen ilk isim olan Mustafa Kemal Paşa (Atatürk)’nın açıklamaları için bkz.: Falih Rıfkı Atay, Atatürk’ün Hatıraları 1914-1919, Ankara-1965, özellikle s. 88 vd. Daha derli toplu ve geniş yayınlanmış şekliyle bkz.: Atatürk’ün Bütün Eserleri, C.3, özellikle s. 88 vd. Keza; Kazım Karabekir , İstiklal Harbimiz, İstanbul-1969, s.7-20. Ali Fuat Cebesoy), Milli Mücadele Hatıraları, İstanbul-1953, s.36-41. Daha da ilginci Harbiye Nazırları Ömer Yaver Paşa , Şevket Turgut ve Şakir Paşaların zımnen bu durumu tasvib eden tutumlarıdır. Bkz. : N.H. Uluğ, a.g.e., s.28-30 ve 44-47.
[21] Nitekim Ali Fuat Türkgeldi bu noktaya temasla padişahı protokol kaideleri çerçevesinde uyarmıştır : Bkz. : A.F.Türkgeldi, a.g.e., s.168-169.
[22] Ödemiş Kaymakamı Bekir Sami Bey’in 29 Mayıs 1919’da İtilaf Devletleri temsilcilerine çektiği telgrafta “...artık biliniz ki kalem değil silah konuşuyor...” ifadesi kullanılıyordu. Bkz.:Hakkı Güvendik, Cihat Akçakayalıoğlu, Selim Turhan, Türk İstiklal Harbi, II’nci Cilt,1’nci Kısım, Ankara-1994(2), s. 100.
[23] Katılanların sayısı ve temsil ettikleri gruplar ve konuşmalar için bkz.: M.T. Gökbilgin,a.g.e., s. 93-122.
[24] A.F. Türkgeldi, a.g.e., s. 219.
[25] Galip Kemali Söylemezoğlu, Canlı Tarihler,C.4,
[26] H. Güvendik ve Diğerleri, a.g.e. s.106.
[27] Bkz.: Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, Yay. Haz. : Zeynep Korkmaz ,1998, s.10.
[28] Bu kongreleri bir çırpıda sayacak olursak :Elviye-i Selase Kongreleri Kars İslam Şurası 5 Kasım 1918 ile başlayıp Oltu İslam Terakki Fırkası Kongresi ile sona eren; Trakya Kongreleri 9-14 Mayıs 1920 Büyük Edirne Kongresi; Doğu Anadolu Kongreleri : Trabzon Muhafaza-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti’nin 13 Şubat 1919’da, Vilayat-ı Şarkiye Müdafaayı Hukuk-u Milliye Cemiyeti Kongresi 17-21 Haziran 1919 ile başlayan ve Erzurum ve sıvas Kongreleriyle kapsamı genişletilen kongreler; Batı Anadolu Kongreleri İzmir Müdafaayı Hukuk-ı Osmaniye Cemiyeti’nin İzmir Kongresi 17-19 Mart 1919,Balıkesir 28 Haziran-12 Temmuz/26-30 Temmuz; Nazilli 6-9 ağustos 1919; Alaşehir Kongresi16-25 Ağustos 1919
[29] Nitekim gerek Kâzım Karabekir gerekse Ali Fuat Cebesoy hatıralarında bu konuyu öne çıkarmaktadırlar. Bkz.: K.Karabekir, a.g.e.,s.50 ; A.F.Cebesoy, a.g.e.,s.54.
[30] Harp Tarihi Vesikaları Dergisi, S.17, Belge: 494.
[31] Mustafa Kemal Paşa, Nutuk’ta tarih vermez ve iğneli bir şekilde Rauf Bey’i adını açıklamaktan çekinmekle itham eder . Bkz.: M.K. Atatürk, a.g.e.,s.22. . Halbuki, Rauf Bey’in adının açıklanmaması tamamen Ali Fuat Paşa’nın aldığı bir tedbirdir. Bkz.: A. F. Cebesoy, a.g.e.,s.66 vd.
[32] A.F. Cebesoy, a.g.e.,s. 67-68. Rauf Bey’in yanında , İbrahim Süreyya, Osman Tufan, Topçuoğlu Nazmi ve Recep Zühtü bulunuyordu ve Ankara’ya gelmeden önce Çerkez Ethem ile de görüşmüştü. Bkz.: Şerafettin Turan, Türk Devrim Tarihi, 1.Kitap, İmparatorluğun Çöküşünden Ulusal Direnişe, İstanbul-1991, s.175.
[33] Bu yazışmalar için Bkz.: Atatürk’ün Bütün Eserleri, C.2, İstanbul-1999, ss. 382-394.
[34] Kendilerine birer mektup ve Kongre Davetnamesi gönderilerek görüş ve düşüncelerine başvurulanlar şunlardır: Rûşen Eşref (Ünaydın), Tokat Mutasarrıflığı, Ahmet Receb Beyefendi, Receb Beyefendi, Sulh ve Selamet Fırkasından Reşid ve Ferid Paşalar, Nafia Nazırı Ferid Beyefendi, Maarif Nazırı Seyyid Beyefendi, Halide Edib (Adıvar) Hanımefendi, Kara Vasıf, Milli Kongre Kâtib-i Umumiliğine, Tarihçi Abdurrahman Şeref Bey, Reşid Akif Paşa, Ahmed İzzet Paşa, Cevad Paşa (Çobanlı), Sivas Valisi Reşid Paşa. Bkz.: ATASE Atatürk Arşivi, D .: 335/4-1, F. 10-1.
[35] Erzurum Kongresine katılan Delegeler ve siyasal eğilimleri için Bkz.: EK I.
[36] Erzurum Kongresinin detayları için bkz.: Fahrettin Kırzıoğlu, Bütünüyle Erzurum Kongresi, C. I, Ankara- 1993. (Kongre zabıtları ve ilgili belgeler burada yayınlanmıştır).
[37] Meselâ, Erzurum Kongresine katılanlardan Cevad (Dursunoğlu), Süleyman Necati, Mahzar Müfit (Kansu) ilh...
[38] Aslında bu konuda yapılacak derli toplu bir çalışma ortaya daha net sonuçlar koyabilir.
[39] Sıvas Kongresine katılan delege sayısı oldukça münakaşalıdır. Sonradan ortaya çıkan katılımlarla birlikte bu sayının 41’i bulduğu söylenebilir. Bu konuda bkz.: Anadolu ve Rumeli’de Gerçekleştirilen Ulusal ve Yerel Kongreler ve Kongre Kentleri Bibliyografyası, C.1, TBMM Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu Yayınları, Ankara-1993,s. 50-54.
[40] Zabıtlardan yapılan alıntılar için esas alınan metinler şu eserden alınmıştır: Uluğ İğdemir, Sivas Kongresi Tutanakları, Ankara-1999(3)
[41] U.İğdemir, a.g.e.,s. 22.
[42] U.İğdemir, a.g.e.,s.21-22.
[43] Bkz, U. İğdemir, a.g.e, s.VIII.
[44] Bize göre bu konudaki münakaşaların Mustafa Kemal Paşa tarafından Nutuk’ta öne çıkarılmış olması özellikle Nutkun CHP II. Kurultayındaki okunuşu esnasında , Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası meselesinden ötürü aralarının açık olduğu Ref’et (Bele) ve Rauf (Orbay) Bey’leri tahfif maksadına matuftur. Mesele, Kongre Genel kurulundan ziyade verilen aralardaki kulis faaliyetlerinin önemli bir bölümünü teşkil etmektedir.Bize asıl ilginç gelen aslında Damat Ferit Paşa’nın da manda aleyhindeki tavrıdır : “...Hiçbir kabine ve hiçbir Osmanlı hükümeti manda sözünü bile işitemez. Biz tamamen hür bir milletiz ve böyle kalmak arzusundayız...” Bkz.: İkdam,5 Eylül 1335. Zikreden M.T.Gökbilgin, a.g.e., s.14.
[45] U. İğdemir,a.g.e.,s. 47.
[46] M.T. Gökbilgin, a.g.e.,C:II,s.13.
[47] Sadrazam Damat Ferit Paşa, tam da Sivas Kongresinin başladığı gün bir Fransız gazetesine verdiği beyanatta Anadolu’daki hareketin mahiyetini kendince şöyle açıklıyordu : “...Bu hareket hiçbir askeri şekli haiz olmayıp milletin esaslı kısmına dayanmaz. Bu hareketi icat etmeğe çalışanlar, harp zamanında zabit olup bu gün herhangi bir san’atı icra etmek için Anadolu’nun ötesine berisine yayılan bir takım gençlerdir... Bununla beraber...bunda harp zamanında büyük paralar topladığı bilinen İttihat ve Terakki’nin parmağı görülüyor. Binaenaleyh hareket hakikatta bir İttihat ve Terakki hareketidir...Halk, merkezi hükümete itaat eylemekte...sadakat göstermektedir” İkdam, 5 Eylül 1335. Zikreden: M.T. Gökbilgin, a.g.e. , C:II,s.12
[48] Meseledeki hükümet ve İngiliz müdahalesi için bkz.: Salahi R(amadan)Sonyel, Kurtuluş Savaşı Günlerinde İngiliz İstihbarat Servisi’nin Türkiye’deki Eylemleri, Ankara-1995,s.32 vd. Keza,
[49] Atatürk’ün Bütün Eserleri, 1919, C.4, İstanbul, 2000, s.51
[50] Kazım Karabekir, İstiklal Harbimiz, İstanbul -1969, s.199 v.d.
[51] Ömer Fevzi Bey, Erzurum kongresine de katılmıştı. Daha sonra 150’likler listesinde yer almıştı ve faaliyetlerinden de anlaşılacağı gibi HİF’na mensup bir zattı.
[52] Sabahattin Özel, Milli Mücadele’de Trabzon, Ankara - 1991,s. 88.
[53] Bkz., Kemal Atatürk, Nutuk, (Vesikalar), C.III, İstanbul - 1973, s. 988-989
(Belge: 91)
[54] Mahmut Goloğlu, Sivas Kongresi, s. 128.
[55] Bkz., Faik Ahmet Barutçu, Siyasi Hatıralar, C. I, Ankara, 2001, 194-197.
[56] Bu hususta bkz.: Oğuz Aytepe, “Milli Mücadele’de Büyük ve Genel Anadolu Kongresi”, . Ayrıca aşağıda atıfta bulunulan belgelerin tamamı da Oğuz Aytepe tarafından bize bildirilmiş ve onun izniyle kullanılmıştır.
[57]Ayrıntılı şemalar için bkz., Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı [ ATASE ] , Atatürk Özel
Arşivi, [ A.Ö.A ] ,Kl. 1, Ds. 335/3-1, Fh. 70.
[58] Bkz., ATASE, A.Ö. A., Kl. 1, Ds. 335/3-1, Fh. 70-1.
[59] Mücteba İlgürel, Milli Mücadele’de Balıkesir Kongreleri, İstanbul, 1999, s.125 ; Nutuk
(Vesikalar) , C. III, s.950-951 (Belge: 55)
[60] İlhan Tekeli-Selim İlkin, Ege’deki Sivil Direnişten Kurtuluş Savaşı’na Geçerken Uşak Heyet-i
Merkeziyesi ve İbrahim (Tahtakılıç ) Bey, Ankara - 1989, s.215-216.
[61] ATASE, A.Ö.A., Kl. 1, Ds.335/2, Fh. 67.
[62] ATASE, A.Ö.A., A. 4-1, Ds. 335-2, Fh. 66.
[63] ATASE, A.Ö.A., A. 4-1, Ds. 335-2, Fh. 68.; Şerafettin Turan. Türk Devrim Tarihi, C.II,
İstanbul,1992, s.26.
[64] Bu çalışmada aşağıdaki eserler ölçüt olarak alındı : Mahzar Müfit Kansu, Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber, C. I, Ankara-1966,ss. 78-80. Burada toplam 57 delegenin isimleri bulunmaktadır. Cevat Dursunoğlu, Milli Mücadele’de Erzurum, Faik Ahmet Barutçu, Siyasi Hatıralar, C: I, Yay. Haz. Mustafa Everdi, Ankara-2001,ss.145-147. Burada 60 kişinin adı zikredilmektedir. Keza ; Bütünüyle Erzurum Kongresi, Yay. Haz.: M. Fahrettin Kırzıoğlu, Ankara-1993. Bu eserde Kırzıoğlu, kongreye katılan toplam 63 kişinin adını ve biyografisini vermektedir. Ancak bunlardan Refahiye Temsilcisi Taha Kemal Efendinin adına ilişkin Dr. Ali Naci Duyduk ve Cevat Dursunoğlu’nun itirazları olduğu için bu zatın Kongreye katılmadığı varsayılmıştır. TBMM tarafından hazırlanan, Anadolu ve Rumeli’de gerçekleştirilen Ulusal ve Yerel Kongreler Ve Kongre Kentleri Bibliyografyası, C.I, Ankara-1993 Başlıklı eserin oldukça dikkatsiz bir çalışma olduğu hemen anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bu eser de dikkate alınmakla birlikte oldukça temkinli davranılarak, diğer kaynaklarla mukayesesi yapılmak suretiyle değerlendirilmeye çalışılmıştır.